Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
1. Edebiyatta batılılaşmanın asıl ihtilâlcisidir.
2. Şair-i Azam olarak bilinir.
3. Kurallara uymayan, batı şiirinde gördüğü her yeniliği türk şiirine uygulayan, divan şiirini bitiren o olmuştur.
4. Doğu ve batı şiirini işlendikleri yerlere giderek öğrenmiştir. Sanatında romantik etkiler vardır.
5. Zengin bir lirizm bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem vermemiştir. Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki tezat onun şiirinin önemli özellikleridir.
6. Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular önemli bir yer tutar. soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun işlediği konulardır.
7. Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam...
8. Yirmiye yakın tiyatrosu vardır. Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri yazmıştır. Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alır. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları işlemiştir. Bazı oyunlarında shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur.
9. İlk tiyatro eseri Macera-yı Aşk’tır. Tarık, Finten, Eşber, nesteren, Sardanapal, İlhan, Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir.
5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Tarihçi Hayrullah Efendi’nin oğlu olan Abdülhak Hamit Tarhan, ulema çocuğu olduğundan, beş yaşındayken “İstanbul Rüusu“ rütbesiyle maaşa bağlandı. İlköğrenimini mahalle mektebinde yaparken bir yandan da özel dersler aldı. 1862’de ağabeyiyle birlikte, Paris’te bulunan babasının yanına gitti, bu kentte bir buçuk yıl kadar bir koleje devam etti, dönüşünde de Robert Kolej’de öğrenim gördü. 1865’te Babıâli Tercüme Odası’na girdi. Babasının İran’a elçi olarak atanması nedeniyle iki yıl kadar Tahran’da bulundu, sefaret kâtipliği yaptı. Babasının ölümü üzerine İstanbul’a döndükten sonra bir süre Maliye Mühime Kalemi’nde ve Şura-yı Devlet Kalemi’nde memurluk yaptı. 1871’de Fatma Hanım’la evlendi, şiir yazmaya başladı ve aralarında Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai’nin de bulunduğu birçok sanatçıyla dostluk kurdu. Daha sonra sırasıyla Paris sefaretinde (1875), Poti’de (Kafkasya, 1881) Golos’ta (1882), Bombay’da (1883) kâtiplik ve konsolosluk görevlerinde bulundu.
Bombay’dayken eşi Fatma Hanım’ın hastalanması ve yurda dönerken ölmesi (1885) Abdülhak Hamit Tarhan’ı çok sarstı ve “Makber” şiirine esin kaynağı oldu. 1886’da Londra sefareti başkâtipliğine atandı, 1895’te Lahey büyükelçiliğine getirildi. 1897’de de Londara’daki görevine müsteşar olarak döndü. Londra’da geçen yıllarında İngiliz edebiyatını yakından tanıdı. 1890’da evlendiği Nelly Hanım öldükten sonra, Brüksel elçiliği sırasında Lüsyen Hanım’la evlendi. 1912’de görevinden alındı. Bir süre işsiz kaldıktan sonra 1914’te Meclis-i Ayan üyesi oldu. Mütareke yıllarını Viyana’da geçirdi, cumhuriyetin ilanından sonra yurda döndü. 1928’de İstanbul milletvekili oldu ve ölünceye kadar mebus olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.
Namık Kemal ve Şinasi ile ikinci kuşaktan Recaizade Mahmut Ekrem’in geliştirdiği yenilikçi ortamda şiire başlayan Abdülhak Hamit Tarhan, Türk şiirinde yenileşmenin ilk önemli ozanıdır. Onun şiirlerinde kullandığı nazım biçimleri ve Batılı anlamda kompozisyon anlayışıyla birlikte divan şiirinin süregelen etkileri sona erdi. Şiir tekniğinin değişmesinde bir dönüm noktasına gelindi.
Abdülhak Hamit Tarhan, kendisinden önceki ozanlarda görülmeyen biçimde “ben”i işleyerek, şiire “birey”in bakış açısını getirdi. Doğayı nesnel olarak değil, öznel açıdan gören bu bireysel bakış açısı, dış dünyayı algılar ve yorumlarken, ozanın iç dünyasını dışavurmada bir araç oldu. İşlediği konular da, babasının ve eşi Fatma Hanım’ın ölümlerinin bilinçaltına işlediği ölüm duygusuyla doğadır. Doğaya da ölüm konusunda olduğu gibi metafiziksel açıdan yaklaşan Abdülhak Hamit Tarhan’ın şiirinde, günlük yaşamdaki trajik çatışmalar, yaşama başkaldırma, dinselliği sorgulama ve bireysel acılar gibi konular işlenirken, ölüm duygusundan kaynaklanan bu metafizik bakış açısı egemendir. Abdülhak Hamit Tarhan’ın devinim içindeki doğayı da şiire sokması bir yenilik oldu.
Ancak, doğayı ya da kırsal yaşamı gerçekçi çizgileriyle vermekten çok, bir hayranlık duygusu eşliğinde çoğu kez metafizik yorumlamalarla betimledi.
Abdülhak Hamit Tarhan’ın şiirde yeni kompozisyonlar geliştirmesine karşın, bu konuda estetik bir tutarlığa ulaştığını söylemek güçtür. “Üslubum yok, üsluplarım var” diyerek, bu arayışı, bir kural biçimine getirdi. Bu nedenle çoğu zaman, zengin imge yeteneğini estetik bir düzende kullanamayarak uyaklara bağımlı bir şiir düzeni kurdu.
Dil bakımından da yalın ve ağdalı Osmanlıca dizeleri bir arada kullandı. Abdülhak Hamit Tarhan’ın oyunları, kendisinin de belirttiği gibi, oynanmak için değil okunmak için yazılmış dramlardır. Bu dramların başlıca konusu insanların tutkularıdır.
1. İkinci dönem Tanzimat edebiyatının en verimli, üretken, kudretli yazarlarından olan Abdülhak Hamit, modern edebiyatımızın kurucularındandır. Doğu ile Batı arasında bir köprü olabilecek kadar kuvvetli bir kültüre sahiptir.
2. Şiirdeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük öncüsüdür. Yaşadığı dönemde Şair-i Azam unvanıyla anılmıştır. Şiir biçiminde ve içeriğinde önemli değişiklikler yapmıştır. Onda ölçü, uyak, dil kaygısı görülmez; bundan dolayı eserleri dil bakımından kusurludur. Dili çok ağır üslubu dağınıktır.
3. Abdülhak hamit Tarhan, şiirde tezatlara, şaşırtmacalara çok yer vermiş; lirik-felsefi bir anlayışla yazmıştır. Günlük hayat, ölüm, metafizik düşünceler, tabiat, aşk, vatan sevgisi gibi konuları işlemiştir.
4. Tanzimat şiirine geniş ufuklar açan, divan şiiri gelenğini tamamıyla yıkan Abdülhak Hamit; Tanzimat şiirine yüksek bir anlatım yeteneği kazandırmıştır.
5. Veremden ölen eşi Fatma Hanım onun edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir. Böylelikle ölüm teması onun şiirlerinin en temel teması olmuştur. Ünlü Makber şiirini eşinin ölümü üzerine yazmıştır.
6. Tiyatrolarında ağır bir dil kullanmıştır. Ayrıca tiyatroları sahne tekniğine d euygun değildir. Abdülhak hamit tiyatrolarını sahnelenmek için değil okunmak için yazmıştır. nazım-nesir karışık tiyatrolarında tarihi olaylar ve hayallerini anlatmıştır.
7. Sanat için sanat anlayışını benimseyen sanatçı, romantizm akımın etkisindedir.
8. Abdülhak hamit Tarhan, edebiyatımızın ilk pastoral şiir örnekleri olan şiirlerini Sahra adlı eserde toplamıştır.
Makber ölen bir kişinin ardından söylenmiş bir ağıt değildir. Ölümü olgunlukla karşılayan ve kader olarak düşünen divan şiirinin mersiye geleneğine karşılık Makber şiirinde şair ölümün nedeni irdelenmiştir. Şiir bu tarafıyla ölüme karşı insanın aciziyeti, reddedişi ve ardından çaresiz feryatları duyulur bu şiirde. Teslimiyet ise birçok sorudan ve çığlıktan sonra önceki sözleri için af dileyerek gelir.
Hamit bazen allah’ın varlığını delillendirmek için bazen de sevgilinin vasıflarını gözümüzde canlandırmak için tabiata başvurur. Ama özellikle soyut planda sevgili ile tabiatın bir arada kullanıldığı görülür. Acısını dindirmek için tabiata sığınan şair öfkelenince ona bağırır, kızar, beddua dahi eder. En sonunda ise yine huzura ermek için kendini tabiatın koynuna bırakır. Makber romantizm etkisindedir ve bu anlayışa uygun, gözyaşları arasından algılanan bir tabiat anlayışı görülmektedir.
Geleneğe dayalı Türk şiir anlayışını şekil ve içerik açısından yenileyen Abdülhak Hamit Tarhan, tabiata ait zihnî telakkide de yeni bir bakış açısı oluşturmuştur. Gerek şiir gerek tiyatro eserlerinde tabiatı alışılmışın dışında bir bakış açısıyla gözler önüne sermiş, ele aldığı hemen her konuyu tabiatla ilişkilendirmiştir. Makber isimli eserinin temeli, ölüm düşüncesinin felsefî sorgulanışı olsa da bu eserde tabiata ait birçok unsurla karşılaşmak mümkündür.
Abdülhak Hamit eşi Fatma hanımın ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiren meşhur Makber şiirinde şöyle yazmıştır;
Gitti nazarımdan, ah gitti...
Bir maksad ü bi günah gitti.
Her fert cihanda birdir amma
Bir tane değildir, öyle, haşa.
Bir tane idi o mah, gitti.
Aylarca olup tebah gitti.
Görsem yeridir seni karanlık
Nurum benim ey ilah gitti.
Bu bentte tanzimat öncesi görülmeyen bir yenilik vardır. Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölüme bakış açısı önceki şiirlerden farklıdır. İkinci dizede sevdiği kişinin günahsız ve maksatsız öldüğünü ifade ederek eceli (Allahın takdir i ilahisini) sorguluyor. Bendin son dizesinde ise Allah'a hitaben "Seni karanlık görsem yeridir, çünkü benim nurum gitti" diyor. Ve bu dizelerden sonraki dizelerde bu sözleri için Allah'tan af dilemiştir.
Türk edebiyatında ölümü çıplak gözle görmek, ölüm karşısında insanın acizliğini, korkularını, isyanını ifade etmek Abdülhak Hamit Tarhan'ın bu şiiiriyle başlamıştır. Hamitin bu yaptığı Türk edebiyatında bir yeniliktir ve tanzimat dönemine özgün bir şiirdir.
OYUN: Macera-yı Aşk (1873), Sabr ü Sebat (1875), İçli Kız (1875), Duhter-i Hindu (1876), Nazife (1876), Nesteren (1878), Tarık Yahut Endülüs Fethi (1879), Tezer Yahut Abdurrahman-ı Salis (1880), Eşber (1880), Zeynep (1908), İlhan (1913), Liberte (1913), Tarhan (1916), Finten (1916), Sardanapal (1917), Hakan (1935).
MEKTUP: Mektuplar (derleyen: Süleyman Nazif, iki cilt, 1916).
Tarih: 2016-03-02 01:56:11 Kategori: Kimdir
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Abdülhak Hamit Tarhan Nedir
Kısa Kısa Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937)
1. Edebiyatta batılılaşmanın asıl ihtilâlcisidir.
2. Şair-i Azam olarak bilinir.
3. Kurallara uymayan, batı şiirinde gördüğü her yeniliği türk şiirine uygulayan, divan şiirini bitiren o olmuştur.
4. Doğu ve batı şiirini işlendikleri yerlere giderek öğrenmiştir. Sanatında romantik etkiler vardır.
5. Zengin bir lirizm bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem vermemiştir. Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki tezat onun şiirinin önemli özellikleridir.
6. Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular önemli bir yer tutar. soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun işlediği konulardır.
7. Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam...
8. Yirmiye yakın tiyatrosu vardır. Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri yazmıştır. Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alır. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları işlemiştir. Bazı oyunlarında shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur.
9. İlk tiyatro eseri Macera-yı Aşk’tır. Tarık, Finten, Eşber, nesteren, Sardanapal, İlhan, Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir.
Abdülhak Hamit Tarhan (Detay)
5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Tarihçi Hayrullah Efendi’nin oğlu olan Abdülhak Hamit Tarhan, ulema çocuğu olduğundan, beş yaşındayken “İstanbul Rüusu“ rütbesiyle maaşa bağlandı. İlköğrenimini mahalle mektebinde yaparken bir yandan da özel dersler aldı. 1862’de ağabeyiyle birlikte, Paris’te bulunan babasının yanına gitti, bu kentte bir buçuk yıl kadar bir koleje devam etti, dönüşünde de Robert Kolej’de öğrenim gördü. 1865’te Babıâli Tercüme Odası’na girdi. Babasının İran’a elçi olarak atanması nedeniyle iki yıl kadar Tahran’da bulundu, sefaret kâtipliği yaptı. Babasının ölümü üzerine İstanbul’a döndükten sonra bir süre Maliye Mühime Kalemi’nde ve Şura-yı Devlet Kalemi’nde memurluk yaptı. 1871’de Fatma Hanım’la evlendi, şiir yazmaya başladı ve aralarında Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai’nin de bulunduğu birçok sanatçıyla dostluk kurdu. Daha sonra sırasıyla Paris sefaretinde (1875), Poti’de (Kafkasya, 1881) Golos’ta (1882), Bombay’da (1883) kâtiplik ve konsolosluk görevlerinde bulundu.
Bombay’dayken eşi Fatma Hanım’ın hastalanması ve yurda dönerken ölmesi (1885) Abdülhak Hamit Tarhan’ı çok sarstı ve “Makber” şiirine esin kaynağı oldu. 1886’da Londra sefareti başkâtipliğine atandı, 1895’te Lahey büyükelçiliğine getirildi. 1897’de de Londara’daki görevine müsteşar olarak döndü. Londra’da geçen yıllarında İngiliz edebiyatını yakından tanıdı. 1890’da evlendiği Nelly Hanım öldükten sonra, Brüksel elçiliği sırasında Lüsyen Hanım’la evlendi. 1912’de görevinden alındı. Bir süre işsiz kaldıktan sonra 1914’te Meclis-i Ayan üyesi oldu. Mütareke yıllarını Viyana’da geçirdi, cumhuriyetin ilanından sonra yurda döndü. 1928’de İstanbul milletvekili oldu ve ölünceye kadar mebus olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.
Abdülhak Hamit Tarhan Eserlerinin Özellikleri
Namık Kemal ve Şinasi ile ikinci kuşaktan Recaizade Mahmut Ekrem’in geliştirdiği yenilikçi ortamda şiire başlayan Abdülhak Hamit Tarhan, Türk şiirinde yenileşmenin ilk önemli ozanıdır. Onun şiirlerinde kullandığı nazım biçimleri ve Batılı anlamda kompozisyon anlayışıyla birlikte divan şiirinin süregelen etkileri sona erdi. Şiir tekniğinin değişmesinde bir dönüm noktasına gelindi.
Abdülhak Hamit Tarhan, kendisinden önceki ozanlarda görülmeyen biçimde “ben”i işleyerek, şiire “birey”in bakış açısını getirdi. Doğayı nesnel olarak değil, öznel açıdan gören bu bireysel bakış açısı, dış dünyayı algılar ve yorumlarken, ozanın iç dünyasını dışavurmada bir araç oldu. İşlediği konular da, babasının ve eşi Fatma Hanım’ın ölümlerinin bilinçaltına işlediği ölüm duygusuyla doğadır. Doğaya da ölüm konusunda olduğu gibi metafiziksel açıdan yaklaşan Abdülhak Hamit Tarhan’ın şiirinde, günlük yaşamdaki trajik çatışmalar, yaşama başkaldırma, dinselliği sorgulama ve bireysel acılar gibi konular işlenirken, ölüm duygusundan kaynaklanan bu metafizik bakış açısı egemendir. Abdülhak Hamit Tarhan’ın devinim içindeki doğayı da şiire sokması bir yenilik oldu.
Ancak, doğayı ya da kırsal yaşamı gerçekçi çizgileriyle vermekten çok, bir hayranlık duygusu eşliğinde çoğu kez metafizik yorumlamalarla betimledi.
Abdülhak Hamit Tarhan’ın şiirde yeni kompozisyonlar geliştirmesine karşın, bu konuda estetik bir tutarlığa ulaştığını söylemek güçtür. “Üslubum yok, üsluplarım var” diyerek, bu arayışı, bir kural biçimine getirdi. Bu nedenle çoğu zaman, zengin imge yeteneğini estetik bir düzende kullanamayarak uyaklara bağımlı bir şiir düzeni kurdu.
Dil bakımından da yalın ve ağdalı Osmanlıca dizeleri bir arada kullandı. Abdülhak Hamit Tarhan’ın oyunları, kendisinin de belirttiği gibi, oynanmak için değil okunmak için yazılmış dramlardır. Bu dramların başlıca konusu insanların tutkularıdır.
Abdülhak Hamit Tarhan'ın Edebi Kişiliği
1. İkinci dönem Tanzimat edebiyatının en verimli, üretken, kudretli yazarlarından olan Abdülhak Hamit, modern edebiyatımızın kurucularındandır. Doğu ile Batı arasında bir köprü olabilecek kadar kuvvetli bir kültüre sahiptir.
2. Şiirdeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük öncüsüdür. Yaşadığı dönemde Şair-i Azam unvanıyla anılmıştır. Şiir biçiminde ve içeriğinde önemli değişiklikler yapmıştır. Onda ölçü, uyak, dil kaygısı görülmez; bundan dolayı eserleri dil bakımından kusurludur. Dili çok ağır üslubu dağınıktır.
3. Abdülhak hamit Tarhan, şiirde tezatlara, şaşırtmacalara çok yer vermiş; lirik-felsefi bir anlayışla yazmıştır. Günlük hayat, ölüm, metafizik düşünceler, tabiat, aşk, vatan sevgisi gibi konuları işlemiştir.
4. Tanzimat şiirine geniş ufuklar açan, divan şiiri gelenğini tamamıyla yıkan Abdülhak Hamit; Tanzimat şiirine yüksek bir anlatım yeteneği kazandırmıştır.
5. Veremden ölen eşi Fatma Hanım onun edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir. Böylelikle ölüm teması onun şiirlerinin en temel teması olmuştur. Ünlü Makber şiirini eşinin ölümü üzerine yazmıştır.
6. Tiyatrolarında ağır bir dil kullanmıştır. Ayrıca tiyatroları sahne tekniğine d euygun değildir. Abdülhak hamit tiyatrolarını sahnelenmek için değil okunmak için yazmıştır. nazım-nesir karışık tiyatrolarında tarihi olaylar ve hayallerini anlatmıştır.
7. Sanat için sanat anlayışını benimseyen sanatçı, romantizm akımın etkisindedir.
8. Abdülhak hamit Tarhan, edebiyatımızın ilk pastoral şiir örnekleri olan şiirlerini Sahra adlı eserde toplamıştır.
Abdülhak Hamit Tarhan'ın Ölüme ve Doğaya Bakış Açısı
Makber ölen bir kişinin ardından söylenmiş bir ağıt değildir. Ölümü olgunlukla karşılayan ve kader olarak düşünen divan şiirinin mersiye geleneğine karşılık Makber şiirinde şair ölümün nedeni irdelenmiştir. Şiir bu tarafıyla ölüme karşı insanın aciziyeti, reddedişi ve ardından çaresiz feryatları duyulur bu şiirde. Teslimiyet ise birçok sorudan ve çığlıktan sonra önceki sözleri için af dileyerek gelir.
Hamit bazen allah’ın varlığını delillendirmek için bazen de sevgilinin vasıflarını gözümüzde canlandırmak için tabiata başvurur. Ama özellikle soyut planda sevgili ile tabiatın bir arada kullanıldığı görülür. Acısını dindirmek için tabiata sığınan şair öfkelenince ona bağırır, kızar, beddua dahi eder. En sonunda ise yine huzura ermek için kendini tabiatın koynuna bırakır. Makber romantizm etkisindedir ve bu anlayışa uygun, gözyaşları arasından algılanan bir tabiat anlayışı görülmektedir.
Geleneğe dayalı Türk şiir anlayışını şekil ve içerik açısından yenileyen Abdülhak Hamit Tarhan, tabiata ait zihnî telakkide de yeni bir bakış açısı oluşturmuştur. Gerek şiir gerek tiyatro eserlerinde tabiatı alışılmışın dışında bir bakış açısıyla gözler önüne sermiş, ele aldığı hemen her konuyu tabiatla ilişkilendirmiştir. Makber isimli eserinin temeli, ölüm düşüncesinin felsefî sorgulanışı olsa da bu eserde tabiata ait birçok unsurla karşılaşmak mümkündür.
Abdülhak Hamit eşi Fatma hanımın ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiren meşhur Makber şiirinde şöyle yazmıştır;
Gitti nazarımdan, ah gitti...
Bir maksad ü bi günah gitti.
Her fert cihanda birdir amma
Bir tane değildir, öyle, haşa.
Bir tane idi o mah, gitti.
Aylarca olup tebah gitti.
Görsem yeridir seni karanlık
Nurum benim ey ilah gitti.
Bu bentte tanzimat öncesi görülmeyen bir yenilik vardır. Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölüme bakış açısı önceki şiirlerden farklıdır. İkinci dizede sevdiği kişinin günahsız ve maksatsız öldüğünü ifade ederek eceli (Allahın takdir i ilahisini) sorguluyor. Bendin son dizesinde ise Allah'a hitaben "Seni karanlık görsem yeridir, çünkü benim nurum gitti" diyor. Ve bu dizelerden sonraki dizelerde bu sözleri için Allah'tan af dilemiştir.
Türk edebiyatında ölümü çıplak gözle görmek, ölüm karşısında insanın acizliğini, korkularını, isyanını ifade etmek Abdülhak Hamit Tarhan'ın bu şiiiriyle başlamıştır. Hamitin bu yaptığı Türk edebiyatında bir yeniliktir ve tanzimat dönemine özgün bir şiirdir.
Abdülhak Hamit Tarhanın Eserleri
ŞİİR: Sahra (1879), Makber (1885), Ölü (1885), Bunlar Odur (1885), Divaneliklerim Yahut Belde (1885), Halce (1886), Bir Sefilenin Hasbıhali (1886), Bâlâdan Bir Ses (1912), Validem (1913), İlham-ı Vatan (1916), Tayflar Geçidi (1917), Ruhlar (1922), Garam(1923).OYUN: Macera-yı Aşk (1873), Sabr ü Sebat (1875), İçli Kız (1875), Duhter-i Hindu (1876), Nazife (1876), Nesteren (1878), Tarık Yahut Endülüs Fethi (1879), Tezer Yahut Abdurrahman-ı Salis (1880), Eşber (1880), Zeynep (1908), İlhan (1913), Liberte (1913), Tarhan (1916), Finten (1916), Sardanapal (1917), Hakan (1935).
MEKTUP: Mektuplar (derleyen: Süleyman Nazif, iki cilt, 1916).
Tarih: 2016-03-02 01:56:11 Kategori: Kimdir
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx